Dijitalin karışıklığa ittiği, parçalara ayırıp yeniden oluşuma zemin oluşturduğu sektörler artmaya devam ediyor. Müzik, eğlence, film dünyası, İnternet yaygınlaştığı anda tehlikelerle yüzleşmişti, ardından medya/habercilik, İnternet’ten büyük oranda etkilendi… 2010’lar ile birlikte, ‘Paylaşım ekonomisi’ ile ev, eşya, arabalarımızı tanımadıklarımıza kiraya verir veya bizimle aynı anda kullanmalarını sağlıyor olduk. Otelcilik, taksi/taşımacılık gibi alanlardaki mevcut oyuncuların gelirleri azaldı.
Bir diğer tarafta ise finans dünyasının, bankacılık, sigorta gibi bileşenlerinin göreceli olarak bu sarsıcı etkilere çok az maruz kalacağı düşünülüyordu. Fakat ‘paylaşım ekonomisi’nin yükselişi tabii ki aracısız, bireyler arasında para gönderme gibi süreçleri çok kolaylaştırırken aynı zamanda kredi verme süreçlerini de çok hızlandırdı. Mevduat faizlerinin 0’a yaklaştığı fakat kredi kart faizlerinin, borçlanmanın hala pahalı olduğu gelişmiş ekonomilerde, bankaları aradan çıkartıp, orta noktada borç verip almak isteyenleri birleştiren pek çok firma oldukça ilgi çekti ve ‘Fintech’ diye adlandırılan finansal teknoloji şirketlerinin ilk güçlü dalgasını oluşturdular.
Bireylere bu kadar ciddi bir değer sunan projelerin ilgi odağı olması doğaldı, fakat FinTech dünyası farklı finans ve bankacılık alanlarında da hızla yeni hizmetler, düşünülmemiş, araştırılmamış özellikler ve becerileri sunmaya başladı, üstelik sadece bireylere, tüketicilere değil, şirketlere, kredi kullananlara, leasing, faktoring yapanlara ve tabii ki sigorta ve bankalara da.
Önceki nesillere göre finansal kurumlara karşı son derece ilgisiz olan yeni nesil, banka hesabı açtırmak, hatta kredi kartı kullanmaya ilgisiz kalıyorken; yeni finans oyuncularının sunduğu hizmetlere ilgi göstermeye başladılar ve geleneksel bankaların bir kısmı, Fin-Tech’leri bir rakip, tehdit sunan projeler olarak algıladı. Ama sadece start-up firmaları değil, Google ve Samsung’un mobil cüzdanlar çıkarması, bu alanlara yatırım yapması, Apple’ın Apple Pay projesi ve benzerleri, geleneksel finans kurumlarını farklı bir noktaya itti. Finans dünyasında hızlanan bu dijitalleşme, sadece Fin-Tech firmalarının pazara getirmeye çalıştığı yenilikçi, belki yıkıcı veya sarsıcı olasılıklarla sınırlı değildi. Dijital dünyanın liderleri de artık finans dünyasına adım atıyorlardı.
Bu gelişmeleri gören bazı geleneksel finans kurumları, banka ve sigorta firmaları, yeni nesil finans yazılımları sunan firmaları ve finansal oyuncuları bir rakip ve tehdit olarak görmektense, hem kendileri de bu tip kaslar geliştirmeyi hem de bu alandaki oyuncularla iş birliği yapma, hatta bunlara yatırım yapma yolunu seçmeye başladı.
Ülkemizdeki durum da çok katmanlı ve farklı dinamiklere sahip. 1991’deki bir analize göre, tüketicilerin kullandığı bilişim cihazlarının da yaygınlaşmamış olduğu o dönemde, henüz çok küçük olan Türk bilgi teknolojileri pazarında, yazılım ve donanım yatırımlarının neredeyse yarısı finansal kurumlar tarafından yapılıyordu. Ardından teknolojinin diğer sektörler için de gereklilik olması, 2000’lerde tüketici elektroniğinin patlama yapması ile dağılım çok daha demokratikleşti.
Bu erken uyumu göstermek için önemli adımlar atan Türk finans dünyası, başarılı Ar-Ge çalışmalarını ve ticari uygulamalarda inovasyonu sürdürdü. Ülkemizde bankacılık sektörüne çok ciddi yabancı yatırımlar yapıldı, pek çok büyük bankamıza yabancı ortaklar geldi, satın almalar sonrası Türk bankalarından dünyaya teknoloji transferleri de yapıldı.
Öte yandan, ülkemizde Fin-Tech alanı, e-ticaret, oyun, mobilite gibi alanlara göre daha az yatırımcı, girişimcinin ilgisini çekti. Fakat son yıllarda bu alanda da başarılı girişimler görüyoruz. Özellikle KOBİ’lere yönelik finans ve muhasebe çözümleri sunan yeni girişimler başarılı çözümler üretti.
Bir yandan da bankaların hizmetlerini iyileştirebilecek, dijital finans dünyasındaki baş döndürücü hız ve eğilimler karşısında korunmasız kalmamaları için destek olacak, çok katmanlı olmaya başlayan B2B ve B2C, hatta B2B2C platformlarda hem satıcılar, hem üreticiler, hem de platformların ihtiyaçlarına bankaların doğru çözümler sunmasını sağlayabilecek yazılım ve çözüm ortağı Fin-Tech faaliyetleri artık yükselişte. Finansal veri analizi ve raporlama, tüketici finansmanı, pek çok ERP ve lojistik programı ile aynı anda finans yazılımları arasındaki entegrasyonu sağlamak gibi alanlarda çalışan şirketler gündem olmaya adaylar.
Smartera olarak finans dünyasının ihtiyaç duyduğu yazılım çözümlerini yeni nesil teknolojilere uygun şekilde geliştirmeyi vizyon olarak belirledik.
Teknolojinin bu kadar hızlı değiştiği günümüz dünyasında yasal düzenlemeler bazen bu ilerlemenin gerisinde kalsa da, son zamanlarda teknolojinin iş ya da özel hayatımıza etkilerini düzenleyen bir çok regülatif yenilik de hayatımıza giriyor. Söz konusunu yasal düzenlemeler daha çok kişilerin mahremiyetlerini ve kişisel verilerini korumaya yönelik kurumların uyması gereken kuralları içeriyor.
Regülatif düzenlemelerin en sıkı olduğu sektörlerden birisi de kuşkusuz Finans. Bankalar ve diğer finansal kuruluşlar hem kişisel verilerin gizliliğine yönelik hem de çeşitli finansal kriterlerin sağlanmasına yönelik bir çok düzenlemeye uyum sağlamaya çalışıyorlar.
Geçmişin teknolojik imkanları ile analog dünyanın yasal düzenlemeleri gözetilerek geliştirilen eski uygulamalarla, günümüzün rekabetçi ortamına ve her gün ağırlaşan regülasyonlara ayak uydurmanın kurumları çok zorladığı bir gerçek. FinTech ve sayısı her gün artan diğer startuplarla rekabet edebilmek için hem çevik olmak hem de kullanılan sistemlerin yeni dünya ile adaptasyon kabiliyeti kritik öneme sahip.
Smartera olarak, en yeni yazılım teknolojileri ile yarının finansal çözümlerini üretiyoruz. Kullandığımız mimari veri tabanı bağımsız bir yapı sunarken aynı zamanda bilgi güvenliği kriterlerini eksiksiz karşılıyor. Bulut teknolojileri performans ihtiyacına göre ölçeklenebilir bir çözüm sunarken aynı zamanda ilk yatırım maliyetini de minimize ediyor.